<body><script type="text/javascript"> function setAttributeOnload(object, attribute, val) { if(window.addEventListener) { window.addEventListener('load', function(){ object[attribute] = val; }, false); } else { window.attachEvent('onload', function(){ object[attribute] = val; }); } } </script> <div id="navbar-iframe-container"></div> <script type="text/javascript" src="https://apis.google.com/js/platform.js"></script> <script type="text/javascript"> gapi.load("gapi.iframes:gapi.iframes.style.bubble", function() { if (gapi.iframes && gapi.iframes.getContext) { gapi.iframes.getContext().openChild({ url: 'https://www.blogger.com/navbar.g?targetBlogID\x3d13307857\x26blogName\x3dThe+Abyss\x26publishMode\x3dPUBLISH_MODE_BLOGSPOT\x26navbarType\x3dSILVER\x26layoutType\x3dCLASSIC\x26searchRoot\x3dhttps://xadir.blogspot.com/search\x26blogLocale\x3dtr_TR\x26v\x3d2\x26homepageUrl\x3dhttp://xadir.blogspot.com/\x26vt\x3d-934623472253474373', where: document.getElementById("navbar-iframe-container"), id: "navbar-iframe", messageHandlersFilter: gapi.iframes.CROSS_ORIGIN_IFRAMES_FILTER, messageHandlers: { 'blogger-ping': function() {} } }); } }); </script>
  

    The Abyss

<$B02 Mart 20082> <$BÇingene Masalı3> <$BKalbini varolmanın tüm günahlarını omuzlarında taşıyan bir çingene kızına kaptırmış şehrin içi boş damarları gibi uzanan sokaklarında flamenco ezgiler yankılanacaktı.

Üzerine esmer bir umutsuzlukla dokülüveren binaların yargılamadan açtıkları ateş hattında kaçınılmaz bir aşk yaşanacak ve gece karanlığına asi bir ifadeyle uyum sağlamış çingene çadırları takvimlerdir koyunlarında sakladıkları kehanetleri haykıracaktı.


Bir bardak kırmızı şarap ve gazete kağıdına sarılı tarihi geçmiş kelimelerin açıklamaya yetmedigi sürgünler üzerine dikkatsizce yazılmış günahkar bir göçmenlik öyküsü tadında ezberlenecekti hayat.


<$BKadir>, <$B4:13 ÖS



<$B03 Şubat 20082> <$BDynamic Beat the Ni'l out of Being3> <$BGerçek, iki zıttın arasında sürekli hareket ederek varolan ve insan diliyle ifadesi imkansız bir niteliktir. Belli boyutlar üzerinde kısıtlanmış bir zihin gerçege ancak yakın kalabilir.













Dolayısıyla, bulanık su birikintilerinin ardına gizleyip kelimelerimizi, değişmekte olanı mutasavvuf bir gelenekle anlatmaya çalışmaktansa, değişmeyeni sonsuz bir süreklilikle tasvir etmek bize yeğdir.

Zamanı terkisine alip kalemimizin, kareli defterlerimize farklı renklerde çizdiğimiz heceler, kendimizin genel geçer bir ifadesinden başka bir şey değildir.

<$BKadir>, <$B10:35 ÖS



<$B12 Nisan 20072> <$BElimi Bırakma Çocuk!3> <$BEl yordamıyla bölünüyor hayatlar her sabah. Yeni yetme gölgelerle paylaşılıyor elde ne var ne yok. Belki yıllar sonra geriye dönüp bakıldığında, varlığı yalnızca karanlıkla kanıtlanabilecek bir yaşam öyküsünden başka bir şey değil arda kalan. Akşam oluyor sonra ve insana dair ne varsa çöküyor çaresizliğin üzerine belli belirsiz.

Bambaşka bir geçmişe duyulan kayıtsız bir özlem tadında terkedilmeli sokaklar. Göçmen kuşların peşine takılıp, güneye teslim edilmeli yaşanılabilmiş olma ihtimali yüksek her hatıra. Ölümün aksine varolan her şeyi normalleştiriyor zaman. Yunan alfabesiyle yazılmış Hint masalları gibi tutarsız kılınıyor toprak ve benlik.

Asfalt ve güneşe kanıp elimi bırakma çocuk! Akşam pazarlarında kaybolmak henüz işten bile değil.

<$BKadir>, <$B7:12 ÖS



<$B12 Eylül 20062> <$BKompozisyon3> <$BI. Giriş
Toz ve mürekkep değildi yüzümüze bulaşan; Eski adını kimsenin hatırlamadığı bir meydanda tertip edilen izinsiz bir gösteri ile başlamıştı her şey. Her ne kadar şehrin duvarlarını ilk kez biz kirletmiş olsak da, sokaktaki her kaldırım taşının arkasında başka bir fahişenin ismi kazılıydı ve biz hepsini ezbere bilirdik.

II. Gelişme
Defalarca tanımlanmış bir kavramı yeniden tanımlayabilmek için, çarşamba pazarlarında öğrendiğimiz sloganlar ve (içinde kitaplarımızı taşıdığımız) çadır bezinden yapılmış sırt çantalarımızdan başka bir şey kalmadı geriye. Kazanılması muhtemel, yabancı bir ihtilal hattında bırakmıştık kimliklerimizi.

III. Sonuç
Cebimde akşam asfaltlarında kaybedilen bir yaşamın tanık tanık kokusu ve ellerime bulaşan tebeşir tozu ile sığındığım, zamansız bir tapınak gibiydi gözlerin.


<$BKadir>, <$B2:20 ÖS



<$B02 Nisan 20062> <$BKamışsız3> <$B









Uzun zamandır algılanmamış şeylere karşılık düşen kelimeler gibi zamansız gelivermeliyim aklına. Ya da tükürükle yıkanmış kiremit tozu gibi bulaşmalıyım ellerine.

Belki sen en çok, yabancı biri gibi kapı önünde beklememe kızacaksın.

Güneş öğlen olmalı, kadınlar yün yıkamalı kapı önlerinde ve biz okuldan kaytarmalıyız bir kutu vişne suyu kıvamında –kamışsız.



<$BKadir>, <$B2:06 ÖS